"Ferki Haydaroğlu, Avrupa'nın doğusundaki bir ülkede doğdu. Küçük
bir çocukken Türkiye'ye göç etti. Türkçeyi dört yaşından sonra öğrendi.
Yıllarca hep bir şeyler yazmayı istedi. Başkaları beğenmez diye yazma
işini sürekli erteledi. Elinizde tuttuğunuz bu ilk kitap, işte böyle
uzun süren iç ç..
“Tanımak istediğimdeGüller açmamıştı bahçemdeGittiğindeMevsim güzdüGöremedim yitenleri
O
zaman pencereyi açtığında karşı evin allı güllü perdelerini görürdü. Uzaklarda
çok uzaklarda kalan denizin kokusunu çekerdi içine. ‘Denizsiz bir kentte
yaşayamam herhalde.’ derdi ..
Gülmek de sevilmek gibi hepimize iyi gelir. Bay Aksi’ye göre gülme
eylemi, insanın duygularını saklayamadığı anlardan biri… Çünkü gülmek,
vücudun tüm unsurlarıyla birlikte gerçekleşebilen bir manevra……..Bay Aksi, size iyi gelecek…
..
Onun derslerle başı hep dertteydi. Okulu, dersleri, ödevleri sevmiyordu. Hayatı, bir gün o hiç sevmediği okulda değişti. Ve o, herkesin parmakla gösterdiği, gazete köşelerinin ve televizyon programlarının sürekli konuğu olan ''Bay Küçük Ressam'' oluvermişti. Sadece çocukların değil, büyüklerin de..
"Hey arkadaşlar! Anlaşılmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Yoksa
kendinizi yalnız mı hissediyorsunuz? Siz hiç engelli bir arkadaşınızın,
dostunuzun, komşunuzun yerine kendinizi koydunuz mu? Toprak ve Bilge
Deniz'in bu kitaptaki yolculuğunu sizler de sevecek, hayatınızdan bir
şeyler bulacaksınız. ..
Yeryüzüne inme sırası hayalet Siera’ya geldiğinde ruhunu kaybeden
şehir artık eskisi gibi olmayacak. Kayıp notaların izini süren küçük
hayaletin maceralarına günlüğüyle konuk olmaya ne dersiniz?
Notaları birlikte bulalım mı?
(Tanıtım Bülteninden)..
Her
yaştan okuyucunun kendi hayatından kesitler bulabileceği birbirinden heyecanlı
kısa öykülerle bazen neşeli ve huzurlu ama çoğu zaman da hüzünlü bir yolculuğa
çıkıyoruz. Nihayetinde sayfalar ilerledikçe bu yol kendi içimize doğru
kıvrılarak ihtiyacımız olan kendimizle yüzleşmeye götürüyor biz..
"Önündeki, uzak dağlara açılan pencereye bakarken
gelmişti bu düşünce.
Ani ve keskin bir acı gibi... İlk defa kendisine acımıştı. Sefil bir böcek gibi hissediyordu, dünyada kapladığı varlığını. Yıllardır en derininde uyuttuğu zehirli yılan, başını kaldırmıştı işte. Değişen neydi ki?
S..
"Büyük bir huni getirin, onu kafama geçirin." Çaresiz, emir yerine
getirilmiş. Kıymetli taşlarla süslü bir huni, deli oğlanın kafasına
alkışlar arasında yerleştirilmiş. Deli oğlan, aynaya bakıp gülmüş. Sonra
da, "Böyle olmaz" diyerek bir emir daha vermiş: "Siz de kafanıza birer
huni takın. H..
“Akşam
olduğunda yan yana yürürken köprü altında şarabı bitmiş bir adembaba gördük.
Homurdanarak veryansın ediyordu kaderine. Sol yanımdaki boşluğa baktığımda
yoktu. Hızla uzaklaşırken gördüm onu. Tehlikede olacağımı umursamayacağına
şaşırmıştım. Biraz sonra elinde bir galon şarapla çıkıp geldi...
“Neydi
o kadın öyle? Tamam sevmesine seviyordu beni; ama bu kadar da bir kedinin
hayatına müdahale edilmezdi ki! Yok perdeye tırmanma! Yavaş! Gel buraya! Git
buradan! İn oradan! Uslu dur! Tırnakların batıyor! O neydi yahu! Tırnaklarım
batıyormuş. Durmadan bağırıyordu. Sanki çocuğu var karşısında..
Mizah, güldürürken düşündürme sanatıdır. Mizah yazarı Ahmet Zeki Yeşil, bu anlayışla, hem küçüklerin hem de büyüklerin gülümseyerek okuyacağı mizah öyküleri yazdı. Güldüren, düşündüren ve yaşadığımız hayatı sorgulayan öyküler, edebiyat / sanat dergilerinde yayımlandıktan sonra kitap oldu. Bu ki..